Ebeveynlikte Uykusuzluk Dönemi
Bebek uyku eğitimi konusunda anne ve babaların en çok çekindikleri nokta çocuklarına zarar veriyorlar mı endişesidir. Bir tarafta uykusuzluğun başınıza vurması, bir yanda uykunun dayanılmaz cazibesi ve bunu istiyor olmanın hissettirdiği o müthiş suçluluk duygusu üçgeni arasında ebeveynliğin ilk sınavıdır UYKUSUZLUK.
Hiç bir şeye de benzemez, yaşamayan anlamaz. Zamanla odaklanamamaya, hatta halüsinasyon görmeye bile başlarsın, tüm neşen kaçar. Hangi anne ilk aylarda bebeğini beşiğine koymuş olmasına rağmen gece bir anda panikle uyanıp da bebeğinin nerede olduğundan şüphe duymamıştır?
Bilim bu konuda çok net aslında. Uyku olmadan yaşayamıyoruz, uyku en temel ihtiyacımız. Hayatta kalabilmemizin bir şartı. Aynı su gibi, yemek gibi, nefes gibi…
Beynimiz ve tüm vücut sistemimizin dinlenmesi için ihtiyacı olan gerekli uykuyu almadığı sürece stres seviyesi de aynı oranda yükseliyor. Uykusuzluk süremiz arttıkça mantıklı düşünemiyoruz. Hatta uzun süre yaşanan uykusuzluk yüzünden vücudumuz iflas ediyor ve birçok hastalığa davetiye bile çıkarabiliyor.
Peki, bir yandan uykusuzluğun tüm bu olumsuz etkileri ile savaşırken, aynı zamanda çocuğumuz için etkin bir ebeveyn olabilmeyi nasıl bekliyoruz?
Bebeğin Gelişim Süreci
Çocuğumuz büyüdükçe geçer dediğimiz uyku alışkanlıklarının maalesef aylar geçtikçe kalıplaşmış alışkanlıklara dönüştüğünü görüyoruz. Zaman geçtikçe düzelecek diye bekliyoruz. Oysa “Uyku Alışkanlıkları” yerine bebek uyku eğitimi ile yeni alışkanlıklar getirilmediği sürece bu olumsuz tablo sadece şekil değiştirerek devam ediyor. Ama hayatımızda varlığını sürdürmeye devam ediyor.
Bebeklerimiz için ise uyku eşittir büyümek ve gelişmek demek. Bebeklerimiz ilk bir yıl içerisinde doğum kilolarını neredeyse 3’e katlıyorlar. Böyle bir büyüme hızı hayatımızın hiçbir evresinde yaşanmıyor. Bu dönemde bebekler hem zihinsel, hem fiziksel hem de duygusal yönden çok hızlı şekilde gelişiyor. Özellikle beyin gelişiminin %80’i bu dönemde tamamlanıyor. Beyin ölçüsü neredeyse yetişkinlikteki büyüklüğe ulaşıyor.
İhtiyacı olan uykuyu alamayan bir bebekte önce iştahsızlık, huzursuzluk yaşanıyor. Bebeğin motor becerileri gelişemiyor ve dikkat kapasitesinde düşüş yaşanıyor. Çünkü uykusunu alamayan bir bebek çevresine karşı ilgisiz kalıyor, keşfetmek ve öğrenmek istemiyor. Bunların sonucunda davranış problemleri hatta öğrenme geriliği yaşanabiliyor.
Bebek Uyku Eğitimi Zararlı Mıdır?
Bebek uyanıkken öğrendiği her bilgiyi uykusunda pekiştiriyor ve bu bilgileri hafızasında depoluyor. Bebeğin uyuduğu süre ve kalitesi ise bu gelişimin kalitesi konusunda önemli bir yer tutuyor.
Günümüzde ebeveynlerin en çok korktukları şey bebek uyku eğitimi sırasında bebeklerin yaşadıkları stresin kortizol yani stres hormonunu tetiklediği endişesi.
Peki, nedir bu kortizol hormonu ve bebeğimizin beynine gerçekten zarar veriyor olabilir mi?
Kortizol hormonu insanların hayatta kalabilmeleri için vücudumuzun doğal olarak ürettiği bir hormon. Kortizol hormonu vücuda gelen herhangi bir zararlı etken karşısında (sahip olduğu çok yönlü etkilerle) vücudun kendi kendini savunma mekanizmalarını harekete geçiriyor. Kortizol seviyesi tükürük yoluyla ölçülebiliyor. En düşük düzeylere gece yarısı, en yüksek seviyelere ise sabah uykudan uyandığınızdan birkaç saat sonra rastlanıyor.
Yapılan araştırmalarda uyuyan bebeklerde bile kortizol hormonuna rastlanıyor. Yeni doğan bebeklerin tükürüklerinde doğum sırasında yüksek miktarda kortizol hormonu ölçülüyor. Özellikle bebeğin ilk banyosu, yeni doğan bir bebek için oldukça stresli bir deneyim olarak tespit ediliyor.
Bebekler üzerinde yapılan bir araştırmada fiziksel acı ile kortizol hormonu arasındaki ilişki araştırılmış. Bunun için aşılanan bebeklerin salyalarında kortizol seviyesi ölçülmüş. Aynı yoğunlukta ağlayan 6 aydan küçük bebeklerde kortizol seviyesi yükselirken, daha büyük bebeklerde bu seviye çok düşük kalmış. Bunun sonucunda kızgınlık, korku ve ilk kez yüzme havuzuna girme gibi ilk kez yaşanan deneyimlerin 6 aydan büyük bebeklerde kortizol artışına sebep olmadığı tespit edilmiş.
Gelelim bu konunun uyku boyutuna. 25 anne ve 4 ile 10 aylık bebekler üzerinde yapılan bir araştırmaya göre 5 gün boyunca bebeklere ağlamaya bırakma yani “Cry it out” metodu uygulanmış. Eğitimin ilk gününde tüm bebekler uyumadan önce 5 ile 10 dakika arasında ağlamış. Eğitimin 3. gününde bebekler ağlamamışlar ama söylenerek uykuya dalmışlar.
Bebeklerde kortizol hormonu hem uyku rutini öncesinde hem de uykuya dalarken ölçülmüş. Sonuçlar şaşırtıcı çünkü ne eğitimin ilk gününde ne de 3. Gününde bebeklerde kortizol hormonu miktarında bir artış gözlemlenmemiş.
Diğer bir ilginç araştırma da annelerinden ayrılarak bir yabancıyla 30 dakika geçiren 9 aydan küçük bebekler üzerinde uygulanmış. Bu bebeklerde kortizol hormonunun % 20 – %40 arasında yükselme olduğu gözlenmiş. Yani annelerinden ayrılan bebeklerdeki kortizol hormon seviyesi – uyuması için ağlamaya bırakılan bebeklere oranla çok daha yüksek oranda saptanmış.
Bu araştırmaları bir kenara bırakırsak hiç bir zaman bebeklerinizi uyuması için odalarında tek başlarına ağlamaya bırakmanızı önermiyorum. Ağlamak kötü bir şey değildir. İletişim aracıdır, stresi boşaltmaya yarar ve değişim için bir araçtır. Siz bebeklerinizin yanlarında olduğunuz , ağlarken onları sakinleştirmeye çalıştığınız sürece bebeklerinizin ağlamasında kötü bir şey yoktur. Yanlış olan şey onları uyumaları için odalarında tek başlarına ağlamaya bırakmaktır. Verimli uykular uyumanız için ise bu asla tek yol değildir.
Amerikan Pediatri Akademisinin yapmış olduğu “Erken Dönem Çocukluk Sıkıntıları ve Toksik Stresin Uzun Dönemde Etkileri” raporunu konuyu daha iyi anlayabilmemiz açısından çok yararlı buluyorum.
Rapora göre çocuklarda 3 farklı stres türünden bahsediliyor:
1) Olumlu Strese Gösterilen Tepki
Hafif ve orta dereceli strese olumlu stres deniyor. Bebek, eğer sevgi dolu bir ebeveyn veya bakıcıya sahipse, onun yardımı ile bu stres türü ile baş edebilmeyi öğreniyor. Örnek vermemiz gerekirse “Bebeğin oyun grubunun ilk günü yaşadığı endişe veya 2 yaşına yaklaşan bir bebeğin öfke nöbetleri olumlu stres türü olarak nitelendiriliyor. Araştırma, eğer bu pozitif stres türü, istikrarlı ve destekleyici ilişkiler ile desteklenirse, sağlıklı gelişimin önemli bir parçası olarak görülüyor. Üstelik bu deneyimler, araştırma, öğrenme ve zor durumlara karşı çocukların sağlıklı korunma mekanizması geliştirebilmeleri açısından da kritik derecede önemli görülüyor.
2) Tolere Edilebilen Strese Gösterilen Tepki
Bu stres türü günlük olarak sürekli olarak karşılaşmadığımız yani ölüm – kayıp -boşanma ya da doğal afetlerde kendini gösteriyor. Aynı şekilde, bu stres türünü çocuk için tolere ettiren en önemli etken çocuğuna sevgi gösteren ve onu destekleyen bir ebeveyn figürünün hayatında oluyor olması.
3) Toksik Strese Gösterilen Tepki:
Bir çocuğun bu stres türüne sahip olması için güçlü-sürekli ya da uzun zamandır süregelen bu stres ile yaşıyor olması gerekiyor. Örneğin: Çocuk istismarı – ihmal veya ebeveynlerin yaşadığı kronik depresyon çocuklarda toksik strese neden olabiliyor.
Erken çocukluk döneminde yaşanan çocuk istismarı, ebeveynlerin çocuklarına karşı ilgisizliği ya da annenin yaşadığı kronik depresyon ise maalesef gelişimsel olarak çocukta birçok gerilemeye neden olabiliyor.
Bebek ve çocukların yaşadığı her çeşit stres onlar için zararlı değil, hatta pozitif stresin gelişimleri üzerinde olumlu etkileri bile var.
Bizim ebeveynler olarak en önemli görevimiz yaşamın zorluklarına karşı onlara baş edebilme yetkinliği kazandırma konusunda rehber olmak.
Nasıl bebeğimiz yerine reflü sancısı çekebilmeyi başaramıyorsak, onun yerine ilk banyoyu da biz yapamıyor ya da ilk yüzme deneyimini de onun yerine yaşayamıyoruz. Uyku da bunlar gibi kendisinin deneyimleyerek öğrenmesi gereken hayatın bize sunduğu önemli bir hediye aslında.
Stres, en sevgi dolu ailede doğan bebekler için bile kaçınılmaz. Ancak önemli olan bu stres ile başa çıkabilme yöntemimiz. Ve bu yöntemin şekli bebeklik dönemlerimize kadar dayanıyor.
Bu yazıyı yazmaktaki asıl amacım günümüzde kullanılan tüm uyku eğitimi yöntemlerini savunmak veya onaylamak değil. Ancak bebeklerinize ihtiyaçları olan sağlıklı uyku alışkanlıklarını kazandırırken kendi aile dinamikleriniz, hayat anlayışınız, bebeğinizin mizacı ve ebeveynlik felsefenize uygun farklı seçeneklerinizin de var olduğunu gösterebilmek.
Evet, ebeveynler olarak hiç birimiz bebeklerimizin ağlamasını istemiyoruz.
AMA bir yandan da kendi kendine uyumayı bilmeyen, ayakta – kucakta, salıncakta, arabada hatta çaresizlikten çarşafta sallanarak ya da sürekli emerek uykuya dalabilen ve gece boyunca sürekli uyanan, bu yüzden gelişimsel olarak ihtiyacı olan uyku süresini tamamlayamayarak yorgun düşen bebeğimizin gözyaşlarına da çare olamıyoruz.
Oysa bebeğinizi eve getirdiğiniz ilk günden itibaren doğru bilgi, doğru araçlar ve güvenilir bir destekle ona bağımsızlığının ilk hediyesi olan “Sağlıklı Uyku Alışkanlıklarını” kazandırabilirsiniz.
Bebeğinizin yanı başında, aşamalı geçişler yaparak, hem kendinizi hem de bebeğinizi değişime hazırlayarak, ten temasında bulunup güven vererek ona uyumayı öğretebilir, siz de özlemle andığınız kesintisiz uykulara kavuşarak daha mutlu, daha keyifli, ve çocuğunuz için çok daha verimli bir ebeveyne dönüşebilirsiniz.
Mutlu ve Deliksiz Uykular Dilerim
Sevgilerimle;
Güliz G. Özsaruhan
0-3 Yaş Bebek Uyku Danışmanı
Kaynak:
• Jansen, J., R. Beijers, M. Riksen-Walraven, and C. de Weerth. Cortisol reactivity in young infants. Psychoneuroendocrinology. 35(3): p. 329-38. 2010.
• Middlemiss, W., D.A. Granger, W.A. Goldberg, and L. Nathans. Asynchrony of mother-infant hypothalamic-pituitary-adrenal axis activity following extinction of infant crying responses induced during the transition to sleep. Early Hum Dev. 88(4): p. 227-32. 2012.
• Gunnar, M.R., N.M. Talge, and A. Herrera. Stressor paradigms in developmental studies: what does and does not work to produce mean increases in salivary cortisol.Psychoneuroendocrinology. 34(7): p. 953-67. 2009.