Sanıyorum bu fotoğrafta Pars en fazla 3 aylık. O dönemlerde gerçek hislerimi paylaştığım ve dertleştiğim bir arkadaşım fotoğrafınız çok güzel, her şey artık yolunda gibi gözüküyor demişti bana. Fotoğrafların, var olan gerçeğin arka planını dürüstlükle yansıtmadığını o anda düşünmeye başlamıştım. Görünen ve ardında yatan gerçekler örtüşmüyordu her zaman.
Çok rahat geçen hamileliğimin ardından bebeğimizi kucağımıza almıştık ama yaşadıklarım, anlatılanlar gibi değildi pek. O küçücük bebeğin sorumluluğu omuzlarımı büküyordu, içimde kelebekler uçmuyordu. Büyük bir sorumluluk duygusuyla elimden geleni yapmaya çalışıyordum ama olması gerektiği gibi hissetmiyor, hissedemiyordum. Bende bir yanlışlık olmalıydı!
Çoğu zaman benim için yeni olan anne rolümden sıkılıyor, arkamı dönüp kaçmak istiyor ve kaçamayacağım gerçeği beni zaman zaman boğuyordu. Bu duyguları benim gibi birçok yeni annenin hissettiğini çok sonradan keşfetmem o dönemlerde kendimi daha da karamsar hissetmeme neden oluyordu.
Bebeğim çok ağladığında elimde olan en önemli yöntemimle bebeğimi emzirerek sakinleştirebiliyordum ki kimi zaman bebeğimi sakinleştirebilmek için emzirmem dahi yetmeyebiliyordu. Düşündüğüm şuydu, ben bir anne olarak bebeğimi sakinleştiremiyordum. Aslında gerçekte olan ise yaşadıklarımı olduğu gibi göremiyor olmamdı. Kendi perspektifim içerisinde sıkışıp kalıyordum.
Üzerimdeki bu baskı ve sıkıntı beni duygularımı araştırmaya, kendimi anlamaya itmişti. Çünkü bildiğim tek bir şey vardı. Duygular gerçekti, ne hissediyorsan normaldi ve bu duygular bana bir ceza olarak gökten gönderilmiyordu. Bu duygular sadece bir şey görmem, fark etmem ve öğrenmem için oradaydılar.
İşte bu perspektif benim çıkış noktam oldu. Neden bebeğimi rahatlatamadığımdan yola çıkarak, bebekleri neyin rahatlattığını, çocukların neden öfke nöbetleri geçirdiğini, onlarla nasıl iletişim kurabileceğimize dair birçok araştırma yaptım. Yöntemler aradım, bebeğimi sakinleştirebileceğim adımlar aradım ama aslında en önemli fark ettiğim nokta şu oldu. Ben bebeğimle aslında gerçekten konuşmuyordum. Görünürde konuşuyordum elbette ama yaptıklarım gerçekten duymak için değildi. Onunla iletişim kurmuyordum, katlanmakta zorlandığım ağlamasını bir an önce susturmak adına yaptıklarım vardı sadece: Sürekli olarak emzirmek, oradan oraya panik içerisinde koşturmak, söylenmek, bebeğimi etiketlemek, isyan etmek ve ağlamak….
Oysa bunların bebeğime ve ilişkimize hiçbir katkısı olmadığını o sıralarda göremiyordum. Bir bebeği sakinleştirmenin en önemli noktasının onu bir birey olarak görmek, onunla gerçekten duymak için konuşmak, neye ihtiyacı olduğunu sormak, onun yerine kendini koymak ve onu sakinleştirebilmek için önce kendi duygularımı farkında olmak, kabul etmek ve bu duyguları yönetmeyi öğrenmek gerektiğini bilmiyordum.
Anne olduktan sonra öğrendiğim en derin derslerden biri – bebeklerimize olan bakış açımız ve bu bakış açımız sonucunda karşılaştığımız olumsuz durumlardır. Eğer Bebeklerimize olan bakış açımız onların çaresiz, muhtaç, iletişim kuramayan manipüle eden küçük yaratıklar olmaları ise onların da davranışları bu inanışlarımızı doğrulayacaktır.
Eğer bebeklerimizi hayata katılmaya istekli, iletişim kurma çabalarımızı algılayan ve bizimle iletişim kurmaya hazır, yetenekli, zeki ve duyarlı insanlar olarak görürsek, o zaman aslında tüm bu özelliklerin bir bütünü olduklarını görebiliriz.
Bebeklere küçük yetişkinler gibi davranmamızı önermiyorum elbette çünkü bebeklerin bir bebek gibi yaşamaya ihtiyaçları vardır. Ama bebek ve çocuklarımızın da yetişkinlere gösterilen saygıyı hak ettiklerini bilmemiz ve bu şekilde onlara yaklaşmamız gerekir.
Biraz örneklendirelim ister misiniz?
- Bana Ne Olduğunu Anlatmak İster misin?
Eğer şu an bir bebek gibi kendi ihtiyaçlarımı karşılayamadığım, kendimi konuşarak ifade edemediğim bir rahatsızlığım olsaydı bana dokunulmadan, beslenmeden, yıkanmadan, giydirilmeden önce bu konuda uyarılmayı isterdim. Yakın dünyamda olup biten şeyleri bilmek isterdim, özellikle de kendi bedenim ile ilgili olanları… Elimden geldiğince yapabileceklerimi denemek isterdim ( örn: kaşığı kendim tutabilmeyi denemek isterdim, bunu bana sorabilirlerdi)
İlk başlarda, karşılık vermeyen biriyle konuşmak garip gelebilir size, ama bebeklerimize gösterdiğimiz bu anlayışlı, saygılı iletişim kurma niyetimize bebeklerimiz düşündüğümüzden çok daha hzlı şekilde karşılık veriyorlar. Eğer biz bu iletişim kapısını onlara sonuna kadar açarsak, onlar da bizimle çok daha hızlı şekilde iletişim kurmaya ve bize sinyaller göndermeye başlıyorlar.
- Benimle gerçekten ilgilenir misin?
Tıpkı sizin ve benim gibi, bebeklerin de sevdiği kişilerin kaliteli ilgilerine ihtiyacı vardır. Gün içerisinde aralıklarla gerçekleştirilen birkaç dakikalık kaliteli zamanlar yaratmak, saatlerce süren ama bir şey paylaşılmayan fiziksel zamanlardan çok daha kıymetlidir. Mesela ben bir yetişkin olarak elinden telefonu düşürmeyen, gözünü oyundan ayıramadığı için beni yarım yamalak dinleyen bir arkadaşımın yanında fiziksel olarak birlikte olsak bile kendimi yalnız, anlaşılmamış ve önemsenmemiş hissedebiliyorum.
Birisi bana dokunduğunda, özellikle de yakınken (bir bebeğin doktor randevusu, banyosu veya altını değiştirirken olduğu gibi), neler olup bittiğine dahil olmak, neler olup bittiğini anlamak istiyorum. Böyle bir durumda dikkatimin aniden bana anlamlı gelmediği başka bir yöne çevrilmeye çalışılması veya olan durumu görmezden gelmemi istemelerinin duygularım üzerinde olumlu hiçbir etkisi olmuyor. Duygu orada duruyor, bu sadece duygularımı bastırmayı öğretiyor.
- Beni düzeltmeye çalışmadan, sadece duyabilir misin? İnsan ilişkilerinin belirli kuralları vardır ve bu bebekler için de geçerlidir. Duygular sağlıklıdır. Ağlamak da gülmek kadar normaldir.
“Benim duygularımın anlaşılmasına, dinlenmesine ihtiyacım var, düzeltilmesine değil. Lütfen tüm duygularımı susturmaya çalışma, sadece sakinleştirmek için ağzıma bir şeyler sokmaya çalışma. Ne hissettiğimi göstermeye ihtiyacım var. Senin de olmuyor mu? Duygu yüklü zamanlarımda varsayımlarda bulunmadan önce sadece beni dinleyebilir misin? Belki de sadece kollarında ağlamaya ihtiyacım olamaz mı? Bu durumu arkadaşlarına ve diğer sevdiğin yetişkenlere yaptığın gibi normal ve sağlıklı bir duygu dışa vurum olarak görebilir misin?”
Bazen hiçbir şeyi düzeltmeye çalışmadan sadece sevdiğin bir omuzda ağlamak bizi sakinleştirebilir.
- Kendi faaliyetlerimi yaratmama ve başlatmama izin verir misin? Bazen sevdiğim insanlarla birlikte yaratmayı çok seviyorum ama bazen de kendi istediğim aktiviteyi kendim başlatmak isterim. Hayal gücümü genişletebilmem, hayaller kurmam, yaratmam, keşfetmem için bana sessiz ve güvenli bir ortam sunabilir misiniz? Muhteşem ellerimin neler yapabildiğini keşfetmeye, hissettiğim ama henüz göremediğim, fark edemediğim şeyleri anlamam için bana zaman verebilir misin? Yaptığım şey pek bir şeye benzemeyebilir ama aslında çok meşgulüm ve bir şeye bu kadar odaklanmışken lütfen bezimi değiştirmek için beni rahatsız etmeyin. Bir şeyle bu kadar ilgilenirken, uyku saati diyerek beni bir anda odaya götürürseniz size sanki uykuyu sevmiyormuş gibi düşündürebilirim.
İhtiyacım olursa yakınlarda ya da bir sesimle yakınımda olduğunu bilmeyi seviyorum, ama lütfen kendim için deneyimleyebileceğim bu kadar çok şey varken bana seni her zaman takip etme alışkanlığı edindirme. Lütfen Yapmaktan hoşlandığım şeylere dikkat edin. Size benim de ne kadar ilginç bir insan olduğumu gösterebileyim.
- Mış Gibi Yapmayın, Gerçek Olun: Üzgün olduğun zaman bana gülümsemene gerek yok. Bana sadece dürüst ol. Kendin ol ki ben de kendim olabileyim. Birbirimiz hakkında öğrenecek çok şeyimiz var. Her zaman birlikte mükemmel olmayacağız ama “gerçek” olacağız. Ve siz gelecek hakkında fazlaca endişelendiğinizde ben sizi An’a geri getireceğim. Söz Veriyorum.